Tuesday, September 21, 2010

bozcaada / tenedos

Kısa ama çoook güzel bir tatil yaptık. Nerede diye sorun? A, başlıkta söylemiştim, değil mi?

Bozcaada'ya hep gitmek istiyordum, bir türlü fırsat olmamıştı. Yıllık iznimizin ortasında ikimizin de katılması gereken birer toplantı çıkıp tatil planımızı ikiye bölünce, kısa parçada Bozcaada'ya gidelim diye düşündük. İyi ki öyle yapmışız. Herodot demiş ki, "tanrılar Tenedos'u (Bozcaada'yı) insanların ömrünü uzatmak için yaratmış." Bizim de ömrümüz uzadı.
Bozcaada'ya Tekirdağ, Keşan, Çanakkale üzerinden ya da hızlı feribotu da kullanarak Bandırma, Lapseki, Çanakkale üzerinden gidebilirsiniz. Biz giderken Tekirdağ dönüşte Bandırma yolunu kullandık. Tekirdağ yolunu daha çok beğendiğimize karar verdik. Her iki seçenekte de Geyikli iskelesinden feribotla adaya ulaşıyorsunuz.
Kaldığımız otel çok güzeldi. Kendileri de ada çocuğu olan mimar bir çift, ada tarihinden topladıkları antikaları da kullanarak pek güzel bir yer yaratmışlar. Harika bir kale ve deniz manzarası, son derece iyi düzenlenmiş odalar ve mükemmel kahvaltılar..

Ada yazın çok kalabalık oluyormuş. Hem feribotta hem de kalacak yerde mutlaka rezervasyon yaptırmak gerekiyormuş. Ama bizim Bozcaada deneyimimiz, son derece sakin, kalabalıktan uzak, kafa dinlemeye uygun ve harikaydı.

Adada neler yapılıyor?

1. Çınaraltı Kahvesi'nde damlasakızlı muhallebi, damlasakızlı türk kahvesi, acıbadem likörü ve ince sigar (son üçlüye full kahve diyorlar) eşliğinde gelen geçen seyrediliyor, tavla oynanıp sohbet ediliyor.

2. Herbiri birbirinden güzel buz gibi sulu plajlarında yüzülüyor. Denizin bu kadar güzel olmasını beklemiyorduk. Kumlar açık renkli ve incecik, deniz çok temiz, serin, bir göl gibi sakindi. Akvaryum ve Habbele plajlarında balıklar çevremizde yüzüyordu, elimizi uzattığımızda tutacak gibiydik. Serin suyun izin verdiği kadar suda kalıp balıklarla oynadık. Yukarıdaki plaj, en kalabalık plaj olan Ayazma Plajı.

3. Akşamüstü Rüzgargüllerinin ve Polente Feneri'nin bulunduğu yerden gün batımı seyrediliyor. (2000'lerin başında adada rüzgar enerjisinden elektrik üretimi başlamış. Adanın tüketiminin 36 katı elektrik üretiliyormuş ve üretilen fazla anakaraya gönderiliyormuş. Biz limonata gibi bir hava gördük ama bu rakam adanın rüzgar kapasitesini anlatmaya yeterli. Adanın rüzgarı meşhurmuş. Örneğin otelimizin adı çok esen kuzeybatı rüzgarından geliyormuş. ) İlk akşam biz de Polente fenerine gittik. Şaraplarını, sandalyelerini, fotoğraf makinelerini alanlar gelmiş manzaranın tadını çıkarıyorlardı.


4. Güzel yemekler yeniyor. İlk akşam zamanında Yolüstü Lezzet Durakları'nda izlediğim Lodos'ta, ikinci akşam da Ada Cafe'de yedik. İkisi de adanın özel yerlerinden. Gidilesi, yemek yenilesi ve hatırlanası. Uzunca süredir böylesini görmemiştim. Otlar, mezeler, zeytinler, Ada Cafe'deki gelincik şurubu, balıklar; nefisti.
5. Güzel şaraplar içiliyor. Dönüşte de bolca şarap getiriliyor. Pek çok yerli marka var. En büyükleri Corvus, Talay ve Çamlıbağ. Bizim Talay ve Çamlıbağ şaraplarını deneme fırsatımız oldu. Çamlıbağ Cabernet Sauvignon şarabını pek beğendik.
6. Yemek sonrası Çınaraltı Kahvesi'nde damlasakızlı türkkahvesi, acıbadem likörü içilip gelen geçen seyrediliyor, tavla oynanıyor.
7. Göztepe'den, yani adanın en yüksek noktasından, günbatımı izleniyor. Göztepe'den baktığınızda, bir adada olduğunuzu daha iyi anlıyorsunuz. Bütün ada, bağlar, koylar, deniz ayağınızın altında. Tepeye kadar çıkan yol son derece bozuk, taşlık ve biraz ürkütücü. Ama çıktığınıza değiyor.

8. Gelincik, domates, incir reçeli; kekik balı; çavuş veya kınalı yapıncak üzümü alınıyor. Hediyelikçilere bakınılıyor. Özellikle Rum mahallesinde sokaklarda geziliyor; evlere, heryerdeki çiçeklere bakılıyor, deniz heryerde karşınıza çıkıyor; bir de sürekli aynı insanlarla karşılaşıyor ve ikinci günde "çevre" ediniyorsunuz. Plajda şezlong kiralayan adam ertesi gün kahve içerken sizi görüp "bugün denize gitmemişsiniz?" diyor örneğin.

9. Alışveriş sonrası Çınaraltı Kahvesi'nde (ya da sık değişiklikten hoşlanıyorsanız pek çok diğer kahveden birinde) oturulup türk kahvesi içiliyor ve gelen geçene bakılıyor, tavla oynanıyor.
10. Blackberry'ye de bakılıyor, ama uzak dünyalardan gelmiş epostalar sonuna kadar okunamadan kahve içmeye ya da sizi ufak ufak ısıran, suda sizi takip eden balıklarla oynaşmaya devam ediliyor.
Gördüğünüz gibi adada yapacak çok şey var. Ağır ağır yaşayıp günün her anını doldurabileceğiniz, kendinizi dinleyeceğiniz, bütün kızgınlıklarınızdan arınıp ağız dolusu gülebileceğiniz, benim gibi Ege'de büyüdüyseniz çocukluğunuzu hatırlayacağınız bambaşka bir yer.
Fotoğrafların tümü Ertuğ'un objektifinden. Çok güzeller..

No comments: