Bu epeydir yazılmayı bekleyen bir öykü. Başlanıyor, beğenilmiyor, siliniyor, yeniden başlanıyor; ilerlemiyor. Bekletiyor. Düşündürüyor. Lucy kendini göstermiyor bir türlü..
***
Lucy gökyüzünde pofuduk bulutların içinde yaşıyor. Öyle güzel, sessiz, neşeli, güvenli, sevgili, renkli.. Çevresinde bir sevgi halesi, farkında değil ama. Yaşıyor, çevresindekilere gülüyor, dolu.
Değerinin farkında değil. Bazen gün doğumunda ya da batımında, güneş ışıkları elmaslar gibi parlarken gözleri uzaklara dalıyor. Düşünüyor, ama ne düşündüğünü hatırlamıyor sonra.
Lucy'nin içinde güzel müzikler çalıyor, belli. Müziğini insanlarla paylaştığını sanıyor. Sevgiyle paylaştığını, elini uzattığını, kalbini açtığını biliyor. Bulutlardan uzanıyor, tavan resimlerindeki gibi. Yanlış biliyor ama, insanlar sadece gökyüzünden kendilerine uzanan elmas parıltısını görüyorlar..
***
Lucy insanlarını izliyor, güneşini; ılık rüzgarın yanından geçişini izliyor.
***
Lucy bir gün aşağıda yolda yürüyen bir kadın görüyor. Rüzgar gibi ılık; renkli ve ışıltılı; elmas gibi parlıyor kadın. Lucy onu izliyor. (ah, Lucy erkekmiş, yazmamışım? bir yerlerde yazılmış olmalı)
***
Takma adının neden Lucy olduğunu hatırlamıyor. Birisinin Boris Vian merakı? Bilmiyor..
***
Lucy kadını izliyor. Elini uzatıyor bulutundan aşağı. Dünyanın gözleri kamaşıyor, sürekli izleyenler çığlıklar atıyorlar aşağıda, Lucy daha da güzelleşmiş. Kadın farketmiyor ama. Kadın, derdiyle vurulmuş, görmüyor parıltıyı. Sürekli izleyenler farkedilmek istiyorlar, daha da ortaya çıkıyorlar, ışıltıdan gözleri yanıyor. Lucy de farkedilmek istiyor. Neden bilmiyor, ya da yanlış biliyor. Kadın görmüyor. Saçlarını düzeltiyor, derdi içinde, yürüyor öylesine..
***
... Arada ne oluyor bilmiyorum. Lucy anlatmaya devam etmiyor, daha fazla göstermiyor kendini; öykü ilerlemiyor burada..
***
Lucy gitmiş, bulutlarının uzak bir köşesinde.. Yine güneş doğuyor ya da batıyor, Lucy elmas parıltılarına bakıyor güneşin. Gözleri uzaklara dalmış. Düşünüyor, ama ne düşündüğünü hatırlamıyor sonra.
No comments:
Post a Comment