Sunday, March 23, 2008

bulutlu bir pazar günü istanbul


Ankara'dan çok sevgili arkadaşlarımız geldi. Onların da isteğiyle, ne zamandır gitmek istediğimiz Fener Balat'a kısa bir gezi yaptık.

Hazırlıksız gittik. Nereleri görmek istediğimizi biliyorduk, ancak harita üzerinde bulamamıştık. Oyüzden, gitmek istediğimiz bir sürü yeri bulamadık. Bulduğumuz haliyle bile, Fener Balat çevresi etkileyiciydi.

Patrikhane'de başlayan gezimiz, ara sokaklarda, Fener Rum Lisesi çevresinde, Bulgar Kilisesi'nde ve Balat çarşısında devam etti. Eskinin güzelliğiyle şimdinin yoksulluğu, çirkinliği öyle tezat oluşturuyordu ki..

Kalabalık olduğumuz için çok fotoğraf çekemedik. En kısa sürede bir kez daha gidip bu kez sadece fotoğraf çekmeyi planlıyoruz.

Patrikhane ziyaretindeki yunanlı grupların heyecanı çok ilginçti. Son derece mütevazı bir mekan olan Patrikhane'nin bir yandan da bir dinin merkezi olduğuna inanmak zor. İçinde 3 azizenin tabutları ve ikonaları var. Mihrap duvarında yer alan süslemelerin 40 yılda işlendiği söyleniyor. Ayrıca duvardaki bir delikten görünen demir parçasının İsa'nın gerildiği çarmıın bir parçası olduğuna inanılıyormuş.


Bulgar Kilisesi zamanında padişahın kilise yapımına bir ayda bitirilmesi koşuluyla izin vermesi üzerine, tamamı Viyana'da demirden dökülen parçaların İstanbul'a getirilmesi ve monte edilmesi yöntemiyle inşa edilmiş. Haliç kıyısında, tozlu, karanlık, sessiz duruyor.
Balat çarşısında Kastamonu Sultan Köftecisi'nde kuru fasulye pilav ve çilek kompostosu yedik. Son derece lezzetli ve -muhtemelen temiz- 6 kişilik bu yemek için 20 lira ödedik. Elif hala uğradığı şoku atlatabilmiş değil :)
Aslında çevrede daha farklı yemek alternatifleri de var; Tarihi Haliç İşkembecisi, Cibalikapı Balıkçısı, Giritli gibi..

Daha geniş bir zamanda, tekrar gitmek istediğimiz Fener Balat'la ilgili şimdilik bu kadar yazacağım sanırım..


No comments: