Rejans'a gittik. Beyoğlu'nun keşfet keşfet bitmez güzellikleri içinde, en güzel ve özellikli yerlerden biri. Proje ekibimizle gittik. İşin dayanılmaz ağırlığını biraz olsun atıp bir arkadaşımın deyimiyle
geceye akmaktı niyetimiz. 70 yıldır değişmediği söylenen yapısıyla, ekibimizdeki yabancılara da farklı bir İstanbul göstermek istiyorduk.
Rejans gerçekten eski. Çok değişik. Masa örtüleri bembeyaz ve kolalı olmakla birlikte üzerinde delikler var ve peçetelerin uçları da püsküllenmiş!

Yemekler ve özellikle votka cuma akşamının yorgunluğuna iyi geldi. Hızlı başladığınız ve erken biteceğini düşündüğünüz bir yemekte, konuşmalar ve uzayan sofranın verdiği neşeyle zamanın nasıl aktığını anlamadığınız ve bir anda ne kadar yol almış olduğunuza şaşırıp çevreye tekrar uyum sağlamaya çalıştığınız olmuştur. Dün akşam benim için onlardan biriydi. Renkler, Gürcü Nina'nın söylediği aryalar, tıklım tıklım dolu mekân öyle hoştu ki.. Konuşmaları aslında pek de izleyemeden
stand-up yaptığını söyleyen "baş" garson Uğur'un bilmecelerine cevap vermeye çalışırken bol bol bol güldüm, çevreyi seyrettim, fotoğraf çektim ve kendimi tamamen yabancı bir yerde gibi hissettim.
Dönüşte, İstiklal Caddesi cuma akşamlarının beni her zaman şaşırtan kalabalığı içinde ışıl ışıldı. Bindiğimiz takside yine beni her zaman ürküten İstanbul şoförlerinden biriyle uzun bir yolculuk yaptık eve kadar.

Sigara yasağı tümüyle başlayınca ne yapacağız acaba?
No comments:
Post a Comment