
Pazar akşamüstü Kemerburgaz'dan dönerken, köprüden önceki tünelde 10 dakika kadar beklemek zorunda kaldım. Ankara ya da Aydın yollarındaki uzun tünellerde bayılacak hale gelen ve mümkünse gözlerimi kapatıp geçen ben, 10 dakika tünelde bekledim. Aklıma her türlü felaket filmi geldi. Bu felaket filmlerinde, ilk dalga geldiğinde, yağmur ilk yağdığında, tüneller ilk çöktüğünde bir kısım isimsiz kahramanlar ölüverir.. Film boyunca da sonrasında da garibanları hiç düşünmezsin artık. Oysa evde bekleyenleri olabilir, yorulmuş olabilirler, kurtarılmaya değebilirler; nereden bilebiliriz ki, değil mi efendim? İşte ben de önce pazar akşamı sonra pazartesi akşamı o tünelde beklerken, ya bir sallanıverse ortalık ne yapardım diye duvarlarda imdat kapıları var mı diye yokladım. Olmayınca, araba ne kadar sağlamdır diye düşündüm. Havasız kaldım diyerek camı açtım ve egzostan rahatsız olup kapadım. Camlar kapalı olduğu halde sigara içtim, falan filan.. Zordu.
Peki kapalı yer korkusunun kırkından sonra gelmesine ne demeli?
No comments:
Post a Comment